Türkiye’de Böbrek Yetmezliği Bakımına Yerel Bir Bakış

Türkiye’de Böbrek Yetmezliği Bakımına Yerel Bir Bakış
Türkiye, KBH ( Böbrek Yetmezliği) açısından küresel ölçekte yüksek prevalansa sahip ülkeler arasında. CREDIT olarak bilinen geniş ölçekli saha çalışması, Türkiye’de KBH prevalansını %15,7 olarak bildirmişti; yani her 6–7 yetişkinden biri çeşitli evrelerde böbrek hastalığıyla yaşıyor. Bu bulgu, kardiyovasküler risk faktörleriyle güçlü ilişki gösteriyor ve erken tanı/izlemin önemini öne çıkarıyor.
İstanbul gibi ölçekteki bir kentsel dokuda, kronik hastalıkların yönetimi—özellikle de kronik böbrek hastalığı (KBH)—sağlık planlamasının merkezinde yer alıyor. TÜİK tabanlı demografik verilere göre İstanbul’un özellike Anadolu yakasındaki Kartal, Maltepe ve Pendik’in nüfusu son on yılda düzenli artış gösterdi; bu da böbrek yetmezliği gibi uzun süreli bakım gerektiren tablolar için sürdürülebilir, erişilebilir ve güvenli diyaliz hizmetlerine ihtiyacı artırıyor.
Türk Nefroloji Derneği (TND) KRT (Böbrek Yerine Koyma Tedavisi) kayıt özetlerine göre 2021’de KRT’ye yeni başlayan hasta insidansı 149,5 pmp, tedavi gören hasta prevalansı 993,5 pmp düzeyindeydi. Diyalize devam eden hastalarda en sık altta yatan neden diyabet (%35,6). Bu veriler, diyaliz talebinin önümüzdeki yıllarda da güçlü kalacağını gösteriyor.
Uluslararası raporlar da tabloyu destekliyor: ISN Global Kidney Health Atlas ve benzeri çalışmalar, bölgesel kapasite ve erişimde ülkeler arası farklılıklara işaret ederken, Türkiye’de nefroloji işgücü ve hizmet sunumunun talep artışına paralel güçlendirilmesi gerektiğini vurguluyor.
Diyalizde erişim, finansman ve hizmet modeli
Türkiye’de hemodiyaliz hizmetleri kamu-özel karma modeliyle yaygın olarak sunuluyor; SGK geri ödeme sistemi sayesinde hastaların büyük kısmı için finansal erişim sağlanıyor. Literatürde, “Hastaların ücretleri devlet tarafından karşılanır; evden merkeze ücretsiz ulaşım ve öğün hizmeti sağlanır” ifadesiyle özetlenen uygulamalar, ülke genelindeki merkezi diyaliz hizmetlerinin karakteristik unsurlarından kabul ediliyor.
Bu yaklaşım, büyükşehirlerde trafik ve mesafe sorunlarına rağmen hastaların tedaviye düzenli katılımını kolaylaştırıyor. Pendik gibi geniş bir alana yayılan ve ulaşım akslarına yakın ilçelerde, diyaliz merkezlerine servis imkânı ve çok seanslı esnek randevu planlaması hasta uyumunu artıran kritik faktörler.
Klinik kalite göstergeleri: Yalnızca “seans sayısı” değil, “nitelik”
Diyaliz kalitesini konuşurken, uluslararası rehberlerde standardize edilen ölçütler öne çıkıyor. KDOQI kılavuzları, haftada üç kez hemodiyaliz alan hastalar için seans başına spKt/V ≥ 1,2 (tercihen 1,4) hedefini önerir. Bu eşik, yeterli solüt temizliğinin sayısal göstergesi olarak kabul edilir. Kılavuz diliyle: “Haftada üç seans tedavi gören hastalarda seans başına hedef spKt/V 1,4, asgari 1,2 önerilir.”
Bununla birlikte vasküler erişim tipi (arteriyovenöz fistülün tercih edilmesi), enfeksiyon kontrolü, volüm yönetimi (euvolemik kalma), beslenme durumu ve işlevsellik gibi klinik alanlar da hasta sonuçlarını belirler. KDIGO perspektifini hatırlamak yerinde: “Uygun tedavi edilen diyaliz hastası; fiziksel olarak aktif, iyi beslenmiş ve euvolemiktir…” yaklaşımı, sayılara indirgenemeyen bütüncül bakımı işaret eder.
TND 2021 özetinde, AV fistülün yaygın erişim yolu olarak korunmasına karşın kateter kullanımındaki artışın dikkat çektiği de vurgulanır; bu da enfeksiyon riskini azaltacak kalite iyileştirme programlarının önemine işaret eder.
Pendik ölçeğinde yerel ihtiyaç haritası
Pendik’in 2023 tahmini nüfusu 743.774. İlçenin geniş coğrafyası ve farklı sosyoekonomik kümeleri, sağlık hizmetlerinde yerelleşmiş erişim ihtiyacını artırır. Havalimanı, sanayi ve konut alanlarının bir aradalığı, çalışma saatlerine duyarlı randevu planlaması ve ulaşımın akılcı çözümlerini gerekli kılar. Bu çerçevede, Pendik Boğaziçi Diyaliz Merkezi gibi ilçedeki sağlayıcılar, yalnızca bir “tedavi noktası” değil; hastaların günlük yaşamıyla sağlık bakımını bağlayan lojistik ve klinik koordinasyon düğümleridir.
“Diyalizde sürdürülebilir başarının anahtarı, sayıları artırmaktan çok kaliteyi derinleştirmek; enfeksiyonu azaltmak, beslenmeyi güçlendirmek ve hastayı merkeze almaktır.” — Klinik kalite üzerine uzman görüşlerinin ortak paydası, ulusal ve uluslararası raporlarda da bu yönde şekilleniyor. (İlgili eğilimler için bkz. TND Kayıt Özetleri ve KDIGO/KDOQI rehberleri.)
Hastaya değer katan uygulamalar: Kanıt odaklı bir kontrol listesi
1) Vasküler erişimin optimizasyonu:
AV fistülün korunması, kateter süresinin kısaltılması ve erişim bakımı protokollerinin standardize edilmesi, enfeksiyon ve hastaneye yatışları azaltır. TND trendleri bu önceliği destekliyor.
2) Doz yeterliliği ve volüm yönetimi:
spKt/V hedeflerinin tutturulması, ağırlık-gain izlemine dayalı ultrafiltrasyon stratejileri ve intradialitik hipotansiyonun önlenmesi; yaşam kalitesi ve mortaliteyle ilişkilidir.
3) Enfeksiyon kontrolü:
El hijyeni, kateter bakım paketleri, su arıtımının düzenli validasyonu ve çevresel yüzey protokolleri, özellikle yoğun nüfuslu ilçelerde kritik. (Kılavuzlar ve iyi uygulamalarla tutarlıdır.)
4) Beslenme ve kırılganlık taraması:
Yaşlı hemodiyaliz hastalarında MNA-SF ve Barthel gibi ölçeklerin rutinde kullanıldığı yerel incelemeler mevcut; bu tür fonksiyonel/geriatri taramaları, malnütrisyon ve düşme riskini yönetmeye yardımcı olur.
5) Lojistik erişim ve seans planlaması:
Ücretsiz ulaşım ve öğün hizmetleri gibi uygulamalar, büyükşehir hastalarının düzenli katılımını kolaylaştırır ve ülke pratiğinde yerleşiktir.
Neden “yerel merkez” yaklaşımı değerlidir?
Pendik gibi çevre ilçelerle yoğun etkileşim halinde bulunan bir bölgede, diyaliz bakımının sahaya yakın planlanması; zaman maliyetini, ulaşım yükünü ve tedavi uyumsuzluğunu azaltır. İlçe içindeki merkezler, komşu hastaneler, aile hekimlikleri ve nakil koordinasyon birimleriyle kurdukları ağ sayesinde erken taburculuk sonrası hastaların hızlıca düzenli diyalize adaptasyonunu sağlar.
Ayrıca, yerel merkezler pandemi veya mevsimsel epidemiler gibi dalgalanan risklerde esnek seans yönetimi uygulayabilir; bu da hasta güvenliğini doğrudan etkiler. ISN Atlas gibi küresel çerçeveler, yerel kapasite ve esneklik vurgusunu giderek daha fazla öne çıkarmaktadır.
Politika ve gelecek: “Diyabet ve hipertansiyona” odaklı önleme
TND verileri, diyabetin hemodiyalize ilerleyen böbrek yetmezliğinin başlıca nedeni olduğunu gösteriyor. İlçe düzeyinde, aile hekimliği ve belediye sağlık programlarında tansiyon ve glisemik kontrol odaklı tarama/izlem modellerinin güçlendirilmesi, KRT ihtiyacını erteleyebilir veya azaltabilir. Bu yaklaşım, hem birey hem de sistem açısından maliyet-etkinliği yüksek bir stratejidir.
İstanbul’un demografik ve coğrafi yapısı, böbrek yetmezliği bakımında erişilebilirlik, lojistik esneklik ve klinik kalite üçlüsünü aynı anda zorunlu kılıyor. Ülke düzeyindeki veriler, talebin sürdüğünü; diyabet/hipertansiyon gibi önlenebilir etkenlerin üstüne gidilmedikçe diyaliz gereksiniminin azalmayacağını söylüyor. Bu bağlamda, Pendik Boğaziçi Diyaliz Merkezi gibi yerel sağlayıcılar, yalnızca makine ve seanslardan ibaret bir hizmet değil; rehberlerle uyumlu kalite göstergelerini (spKt/V hedefleri, AVF önceliği, enfeksiyon kontrolü), çok disiplinli destekleri (beslenme, fonksiyonel tarama) ve sosyal lojistiği (ulaşım/öğün) birlikte kurgulayan bakım düğümleri olarak değerlendirilmelidir.
Kısacası; Sürdürülebilir diyaliz ekosistemi, kanıta dayalı klinik standartlar ile yerel erişim ve hasta deneyimi arasında kurulan doğru dengeyle mümkün. Böyle bir çerçeve, hastaların yalnızca “yaşam süresini” değil, “yaşam kalitesini” de artırır.